30 Nisan 2024 - Salı

Şu anda buradasınız: / ÂDÂB-I MUÂŞERET, GÖRGÜ KURALLARI
ÂDÂB-I MUÂŞERET, GÖRGÜ KURALLARI

ÂDÂB-I MUÂŞERET, GÖRGÜ KURALLARI SÜLEYMAN GÜLEK

 

Âdâb; iffet, ağırbaşlılık, söz ve davranışların­da ölçülü olma, iyi terbiye gibi manalara gelen edep kelimesinin çoğuludur. Muaşeret; birlikte yaşayıp iyi geçinme demektir. Âdâb-ı muâşeret ise; toplum içinde yaşayan insanın, birlikte bulunduğu diğer insanlarla uyum içerisinde yaşamasını sağlayacak davranış usul ve şekillerine denir. Âdâb-ı muâşeret kurallarını toplumdaki fertlerin örf ve adetleri, inançları, belirler. Dolayısıyla âdâb-ı muâşeret," görgü kuralları" demektir. Âdâb-ı muâşeret, görgü kurallarını kısaca izah etymeye çalışalım.

 

1. Selamlaşma Âdâbı

Selamlaşma; insanlar arasında dostluk, sevgi ve barışı sağlamaktadır. İslâm dininin Müslümanlar arasında oluşturmaya çalıştığı sevgi vasıtalarından biri de selamlaşmaktır. Peygamberimiz (s.a.s) bu konuda şöyle buyurmuştur: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevme dikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir işi size haber vereyim mi? “Aranızda selamı yayınız.”1

Selam kelimesi, sözlükte barış, esenlik, emniyet ve güven kelimelerinin karşılığı olarak geçmektedir. Terim anlamı ise kurtuluş, doğruyu bulma, hidayete ermedir. Bu anlamının yanında Müslümanların birbirlerine iyi niyet ve saygı, sevgi dileklerini bildirmek üzere söyledikleri “Allah sana sağlık, afiyet, esenlik, barış, güven, huzur, sevgi versin.” anlamında duâ cümlesidir. İslâm dininde selamlaşmak önemli bir sünnettir. Müminler selamlaşırken birbirlerinin dünya ve âhiret mutluluğunu istemektedirler.

Toplumsal hayatın çekirdeğini oluşturan aile fertlerinden başlayarak bütün toplum unsurlarının birbirleri ile selamlaşması toplumsal hayat için bir zarurettir. Aile yuvasında bireylerin birbirleriyle selamlaşmaları dinimizin bir emridir: “...Evlere girdiğiniz zaman birbirinize, Allah katından mübarek ve hoş bir esenlik dileği olarak, selam verin...”2 Peygamberimiz (s.a.s.) de ailenin önemine vurgu yaparak yanındaki yardımcısı Hz. Enes’e (r.a.): “Yavrucuğum! Ailenin yanına gittiğinde onlara selam ver, sana ve ev halkına bereket olsun.”3 buyurarak ailedeki bireylerin mutlaka birbirleriyle selamlaşmasını emretmiştir.

Ayrıca İslâm, başkasının evine veya iş yerine ziyarete gidildiğinde mutlaka selam verilmesini ve izin alarak içeriye girilmesini emreder. Konuyla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev sahiplerine selam vermeden girmeyin...” 4                                                                                                                                                                                                                                                                                                                             

Selam vermenin toplumsal hayatta çok önemli olmasının sebebi, insanlara “Benden sana zarar gelmez.” mesajı vermesindedir. İletişime güleryüzle ve selam verilerek başlanması, hiç şüphesiz birçok zorluğu kolaylaştırır. Selam ile insan, diğer insanların farkına vararak hayatın zorluk ve kolaylığını, sevinç ve üzüntüsünü paylaşmış olur. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) kendisine  “İslâm’ın en güzel ve hayırlı davranışı nedir?” diye sorulduğunda şu karşılığı vermiştir: “İnsanlara yemek yedirmen tanıdığın, tanımadığın herkese selam vermen.”5

Selamlaşmak insanlar arasındaki ilişkilerin düzeyini artırmaktadır. Çünkü selamlaşmak sadece kuru bir lafız değil, başkalarının farkında olunduğunun en güzel ifadesidir. Selam ile başlayan ilişkiler insanların hâllerini sormaya, işlerinin durumundan bahsetmeye, arkadaşlar arasında sohbete ve birbirlerine yardımcı olmaya vesile olmaktadır.

Günümüzde selâm verilmeyip onun yerine bazen farklı ifadeler kullanılabiliyor. Mesela “günaydın”, “iyi günler”, “tünaydın”, “iyi akşamlar”, “iyi geceler”, veya “merhaba”, "hayırlı sabahlar", "hayırlı akşamlar",  buna benzer ifadeler, bir yönüyle güzel ifadeler olarak kabul edilse bile selamın yerine geçmez. Çünkü selamın ihtiva ettiği mana ile bu ifadelerin taşıdığı anlam birbirinin yerini tutmamaktadır. Selâmda mü’min kardeşimiz için Yüce Allah’tan esenlik, mutluluk, hayır, barış ve güven istemiş oluyoruz.

 

2. Tokalaşma Âdâbı

Tokalaşmanın Arapça karşılığı musâfaha’dır. Tokalaşmada eller karşılıklı avuç içleri birleşecek şeklinde tutulduğundan buna musâfaha denilmiştir. İslâm’da Müslüman kardeşliğini güçlendirmek için selâmlaşma, musâfaha ve güleryüzlülük teşvik edilmiştir.

Selâmlaşmanın bir parçası sayılan tokalaşma Hz. Peygamber’in sünnetinde yer alan âdâb-ı muâşeret kaidelerindendir. Peygamberimiz, tokalaşmanın selâmlaşmanın tamamlayıcısı olduğunu söylemiştir.6 Selâm söz bakımından güven ve güvence vermenin ilânı, güleryüzle musâfaha onun tekididir. Peygamberimiz ashabıyla tokalaştığı gibi ashap da kendi aralarında tokalaşırlardı.

 

Tokalaşma’da Nelere Dikkat Etmeliyiz?

1. Kişinin evlenmesi ebediyen haram olan akrabalarından biriyle tokalaşmasında sakınca yoktur. Bunlar nesep, sütakrabalığı veya sıhriyet yoluyla kurulan akrabalıklardır. Ana-baba, dede-nine, kardeşler, yeğenler, hala ve teyze gibi nesep bağıyla, sütanne, sütkardeş gibi süt akrabalığı yoluyla ve kayınvâlide, gelin, babanın eşi, eşin kızı gibi sıhriyet bağıyla akraba olunanlarla musâfahada bir sakınca görülmemiştir. Ancak fakihlerden bu sınırı dar tutarak sadece usul ve fürûa veya nesep bağıyla akrabalığa hasredenler de vardır.

2. Aralarında Hanefîler ve Hanbelîler’in de yer aldığı fakihlere göre mahrem olmasa da yaşlılarla musâfahada (el öpmede) bir sakınca yoktur.

3. Mahrem olanlar dışında karşı cinsten genç ve orta yaşlılarla tokalaşmaya kadim dönemde fakihler cevaz vermemiştir; cevaz vermeyenler, Hz. Peygamber’in biat alırken kadınlarla tokalaşmayıp sözle yetindiğine dair rivayetleri delil getirir.8 Ayrıca Rasûlullah (s.a.s.), kendisiyle musâfaha yapmak isteyen kadınlara sözlü biatlaşmanın yeterli olduğunu ve kadınlarla musâfaha yapmadığını söylemiştir.9 Musâfaha, dilimizdeki kullanımıyla tokalaşmak veya el sıkışmak demektir. Birbirleriyle karşılaşan mü’minlerin önce selâmlaşıp sonra musâfaha yapmaları İslâm’ın tavsiye ettiği güzelliklerdendir. Resûlullah (s.a.s.)’da kendisine yönelen her bir kimseyle musâfaha etmiş, karşısındaki elini çekmedikçe elini çekmemiş ve yüzünü çevirmedikçe o da çevirmemiştir.10

4. Tokalaşırken en öenmli hususlardan birisi karşıdakinin yüzüne ve gözünün içine  samimiytetle, güler yüzlü bir şekilde  bakabilmektir. Tokalaşırken yüzünü  ve gözünü başka bir tarafa çevirmek adaba aykırıdır.

 

3. Giyim Kuşam Âdâbı

Giyinme; bedenin uygun bir örtü (elbise) ile örtülmesidir. Örtünme elbise dediğimiz kumaş cinsinden giysidir. Rasûlullah (s.a.s.) sade yaşar, sade giyinir, sade yemek yerdi. Her şeyde sadeliği severdi.11 Hz. Peygamber  İslâm Devleti’nin başkanı olduğu halde, Onun yemesi, içmesi, giymesi ve bütün yaşayışı sade idi. O’nun hayatına lüks ve israf hiçbir zaman girememişti. 

Mânevî alanda, sadelik, mütevazılık, kanaatkârlık övülmüştür. İslâmiyette de: “Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.”12 Sade hayat; israf etmeden, haddi aşmadan yaşamaktır. İhtiyacımız kadar yemek, ihtiyacımız kadar giyinmek ve aşırıya kaçmamaktır.

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) saçı başı dağınık bir kimse gördüğünde “Bu adam, saçını tarayacak bir şey bulamamış mı?” demiştir. Yine üstü başı kirli olan birini gördüğünde “Bu adam, elbisesini yıkayacak su bulamamış mı?” buyurmuştur.13; "Ey Âdemoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takva elbisesi, işte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın âyetleridir. Belki düşünüp öğüt alırlar." 14

Örtünmeyle ilgili emirler, genel olarak tesettür kavramı ile ifade edilir. Tesettür, insanın vücudunun belli yerlerini örtmesi demektir. İslâm'da tesettür kadın erkek ayrımı olmaksızın tüm Müslümanlara farzdır. İslâm dininde vücudun gösterilmemesi gereken mahrem yerlerin namazda ve namaz dışında örtülmesi “setr-i avret” kavramı ile tanımlanır. Genel olarak erkekler diz ile göbek arasını, kadınlar ise el, yüz, ayak dışındaki tüm vücudu örtmek zorundadır.15

İslâm Müslümanların giyim kuşamı konusunda genel çerçeveyi çizmiştir. Buna göre kıyafetler vücut hatlarını belli edecek kadar dar ve şeffaf olmamalıdır. Giyim kuşam konusunda da lüks ve israftan kaçınmalı ve modaya değil İslâmî ölçülere dikkat etmeliyiz.

 

4. Yemek Yeme Adabı

Yüce Allah şöyle buyurur: “Ey îmân edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin! Eğer sâdece Allah’a kulluk ediyorsanız, O’na şükredin!”16 âyetinde ifade edildiği üzere, her türlü helâl rızıktan yemek içmek aslında mubahtır. Ancak diğer konularda olduğu gibi yeme içmede de îtidalli hareket etmek, aşırılık ve israftan kaçınmak gerekir. Kur’ân-ı Kerîm’de bu durum şöyle belirtilir:“Yiyiniz içiniz; fakat israf etmeyiniz! Çünkü Allah isrâf edenleri sevmez.” 17 Yeme içme ihtiyâcı karşılanırken, helâl yoldan beslenmeye ve israftan kaçınmaya özen gösterilmesi emredilmiştir.

Yemekte ölçülü davranıp tıka basa yememek gerekir. Peygamberimiz buyuruyor ki; “Hiç bir insan midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır. Hâlbuki kişiye, kendisini ayakta tutacak bir kaç lokma yeter. Şayet bir kimsenin mutlaka çok yemesi gerekiyorsa, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe, üçte birini de nefesine ayırsın!18

Peygamberimiz’in tıka basa doldurulan mideyi tehlikeli bir kaba benzetmesi, beden ve ruh sağlığı ile yeme içme arasında yakın bir münâsebet bulunduğunu göstermektedir.Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Biriniz yemeğe davet edildiği zaman gitsin; şayet oruçluysa yemek sahibine duâ etsin; oruçlu değilse yesin.”19

Davet vermek, verilen davete gitmek önemli bir İslâm geleneğidir.  İhsân edilen sayısız nimetlerin sahibine şükrün bir diğer ifadesi, yemekten sonra duâ okumaktır. Allah Rasûlü, sofrasını kaldırdığı zaman şu duâyı yapardı: “Ey Rabbimiz! Sana tertemiz duygularla, eksilmeyip artan, huzurundan geri çevrilmeyip kabul edilen sayısız hamd ile şükrederiz.20  Rasûlullah (s.a.s.)’in şu duâyı yaptığı da rivâyet edilmektedir: “Bizi yediren, içiren ve Müslüman kılan Allah’a hamdolsun.”21

Sonuç olarak, yemekten önce ve sonra eller mutlaka yıkanmalı. Yemeği sağ elle yemeli, başlarken besmele çekmeli, önünden yemeli ve yemek bitince “Elhamdülillah” (Allah'a hamdolsun, şükürler olsun) denmeli. Yemek yerken açgözlü davranmak, hızlı hızlı yemek, lokmayı iyice çiğnemeden yutmak, hazırlanan yemeği beğenmemek ve bunu ifade etmek edebe aykırı davranışlardır. Yemekte kusur aramamalı, yemeği yapana teşekkür etmeli. Sofra kurulurken ve kaldırılırken yardımcı olunmalıdır.

 

5. Söz Söyleme Âdâbı

İnsanlar arasındaki iletişimi sağlayan en temel yol konuşmadır. Konuşma insanların duygu ve düşüncelerini aktarmalarını, sevinç ve üzüntülerini paylaşmalarını sağlar. Konuşurken kırıcı ve incitici tarzda konuşmamalı, kötü sözden ve kötü ifadelerden uzak durmalıyızKonuşurken ifadelerimizi karşımızdaki kişinin anlayacağı şekilde seçmeliyiz. Bu şekilde konuşmak yanlış anlaşılmayı önler. Konuşurken sözü fazla uzatmamak ayrıca anlaşılmayacak kadar da kısa tutmamak gerekir. Fakat sadece kendimiz konuşmamalıyız, karşımızdaki kişinin sıkılmaması için ona da konuşma imkânı vermeliyiz.

İslâm, Müslümana tatlı dilli-güler yüzlü olmayı, kısacası geçim ehli kimse olmayı öğütler. Konuşmak, insanlar arasındaki iletişimi, muhabbeti ve anlaşıp kaynaşmayı sağlayan büyük bir ilâhî lutuftur. Bir kimsenin kullandığı dil ve üslûb, onu hayatta başarılı kılabildiği gibi hüsrâna da uğratabilir. Hatta kişinin dilini muhafaza etmesi, cenneti elde etme vesileleri arasında zikredilmiştir. Resûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurur: “Kim bana iki çenesi arasındaki (dili) ile iffet ve nâmusunu koruma sözü verirse, ben de ona cennet sözü veririm.22 Bir başka hadis-i şerîfte, “En faziletli kimdir?” sorusuna Resûlullah: “Dilinden ve elinden Müslümanların emniyette olduğu kimsedir.”23 mukâbelesinde bulunmuştur.

Sözde öncelikle doğruluğun, sadakatin bulunması gerekir. Söz, hak ve hakikate tercüman olmalıdır. Yalanla, iftirayla zihinler, gönüller, diller kirletilmemelidir. Doğru olmayan sözlerle fesat ve huzursuzluğa sebebiyet verilmemelidir. Bu hususta Peygamberimizin “Ya hayır söyleyin, ya susun!”24 buyurarak konuşma adabının sınırlarını belirlemiştir. Diğer taraftan Peygamberimiz (s.a.s), sözlerimiz vasıtasıyla sevap kazanabileceğimizi bildirmektedir: “Güzel söz sadakadır.”25 Sonuç olarak,  konuşma âdâbına uymalıyız. Konuşurken iftiradan, gıybetten, yalandan, alaydan iki yüzlülükten, kötü sözden, kenedimizi övmekten, başkasını küçük görmekten,  boş laftan, sır ifşa etmekten uzak durmalıyız.

 

6. Misafirlik Âdâbı

Misafir olduğumuzda veya misafir kabul ettiğimizde yerine getirmemiz gereken görgü ve nezaket kurallarına titizlikle uymalıyız. Müslümanların misafirliğe gitmeleri, birbirlerini ziyaret etmeleri, aradaki sevgi, saygı ve dayanışmayı kuvvetlendirir. Zaman zaman akraba, yaşlı ve hasta kimseler ziyaret edilmek suretiyle gönülleri alınmalıdır. İslâm dini özellikle anne, baba ve akraba  ziyaretlerine çok önem vermiş, üzerinde ısrarla durmuştur. Her Müslüman, anne ve babasından başlamak üzere, akrabalarını, komşularını, arkadaş ve dostlarını ziyaret etmelidir.

Misafirliğin, ziyaretlerin tek amacı Allah (c.c.) rızası olmalıdır. Bir kudsi hadiste şöyle buyrulur: “Benim rızam için birbirlerini sevenlere, benim rızam için bolca infak edenlere, birbirlerini sevmede samimi davranan sadıklara, akraba ve dost ilişkilerini kesmeyenlere veya birbirlerini ziyaret edenlere sevgim hak olmuştur.”26 Dolayısıyla Müslümanlar müsait olduklarında birbirlerini ziyaret etmelidir.  Ancak ziyaretlerin, usulüne uygun olarak yapılması gerekir.

Ziyaret âdâbını şöyle izah edebiliriz: Ziyaretlerin vakti iyi seçilmelidir. Uyku, yemek ve iş zamanlarında ziyarete gidilmemeli. Ziyarete gelineceğini önceden haber verilmelidir. Bir yere davet edilmişsek, davete geç kalmamalı, erken de gitmemelidir. Sırf yemek için değil, ev sahibini memnun etmek için gittiği belli olmalıdır. Ziyaretlere giderken, temiz ve düzgün elbiseler giyilmelidir. Ziyarete mümkünse hediye ile gitmeli. Ziyaret edilen evin kapısı çalınmalı, ev sahibi izin verdikten sonra selam verilmeli ve içeri girilmelidir. Ziyaret sırasında güler yüz gösterilmelidir. Ziyaretine gidilen evde bulunanların, sevinçleri ve kederleri paylaşılmalıdır. Ev sahibinin işi varsa, ziyareti uzatmadan müsaade isteyerek ayrılmalıdır.

Ziyaret edilen kimsenin yaş veya hastalık gibi durumları göz önünde bulundurularak, ziyareti uzatmamalı ve karşısındakini üzecek, moralini bozacak sözlerden de kaçınılmalıdır.  Özellikle yaşlılar ile hastalar, sık sık ziyaret edilmelerini beklerler. Bu bakımdan bu kimselerin ziyaretleri diğerlerine göre daha fazla yapılmalıdır. Yatıya kalıyorsak üç günden fazla kalınmamalıdır. Misafirliğe gitmek, ziyarette bulunmak önemli olduğu gibi,  misafir kabul etmek, onları iyi bir şekilde ağırlamak da  çok önemlidir.

 

7. Hapşırma /Aksırma Âdâbı

Hapşırma her insanda olan fiziki bir hadisedir, bir ihtiyaçtır. Rasûlullah (s.a.s.) böylesi bir durumda bize bir âdâb olarak şunu öğretmiştir: Bir Müslüman aksırdığında, “Elhamdülillâh” der. Yanındaki Müslüman kardeşi de: “Yerhamükâllah /Allah sana rahmet etsin” diye duâ eder. Bunun üzerine aksıran kişi de: “Yehdînâ ve yehdîkümullah/Allah, bizleri de sizleri de hidayet üzere bulundursun.”27 diyerek karşılık verir. Öksürme ya da hapşırma durumunda ağız ve burun tek kullanımlık kâğıt mendil ya da mendil yoksa kolun iç kısmı ile kapatılmalıdır.

 

Dipnot

 

1. Müslim, Îmân 93.

2. Nur, 24/61.

3. Tirmizî, İstî’zân, 10

4. Nur, 24/27.

5. Buhârî, Îman 20; Müslim, Îman 63.

6. Tirmizî, İstiʾẕân 31.

7. Buhârî, İstiʾẕân 27.

8. Müsned, II, 213; VI, 357; Abdürrezzâk es-San’ânî, c. 6, s. 6-9.

9. Nesâî, Beyʿat, 18; Nebi Bozkurt, TDV İslam Ansiklobedisi,  c. 41, s. 217-218.

10. Tirmizî, Kıyâmet 46.

11. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.5 s. 266.

12. A’râf, 7/31.

13. Ebu Dâvud, Libâs 17; Nesâî, Ziynet 60.

14. A’râf, 7/26.

15. Nûr, 24/30–31.

16. Bakara 2/172.

17. A’râf 7/31.

18. Tirmizî, Zühd 47.

19. Müslim, Nikâh 106; Müslim, Sıyâm 159.

20. Buhârî, Et‘ime 54.

21. Ebû Dâvûd, Et’ime 52.

22. Buhârî, Rikâk 23.

23. Buhârî, İmân 4-5.

24. Buhari, Edeb 31.

25. Buhârî, Edeb 34.

26. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 229.

27. Buhârî, Edeb, 126; Ebû Dâvud, Edeb, 91.

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul